Filistin’den Dijital Totalitarizme: Bir Vicdan Manifestosu
- Murat TÜRKYILMAZ

- 28 Tem
- 3 dakikada okunur
Dünya hızla yığılarak bir kırılma noktasına doğru ilerliyor. Dijital devrim, başlangıçta bir umut olarak doğdu; bilgiye erişimi kolaylaştıracak, insanı özgürleştirecek ve sınırları aşındıracaktı.
,Bilginin mutlak iktidarında ilk masumun bilgelik olacağını kim bilebilirdi ki?
Bugün geldiğimiz noktada, insanlığın önünde beliren tablo, teknolojinin nimetlerinden ziyade, onun gölgesinde büyüyen yeni bir zilletin habercisi olarak totaliterlik tehdidine dönüşmüş durumda. Artık ekranların ardında bir hayat değil, bir sistem inşa ediliyor. Kodlarla örülmüş bu sistemin mimarları CEO'lar, algoritmalar ve yapay zekâ destekli iktidarlar. İnsan ise bu sistemde bir veri kümesine, bir alışkanlık grafiğine, bir kullanıcı profiline indirgenmiş durumda. Hayatın yerini ‘sistem’, bağların yerini ‘ağlar’ almış durumda.
İnsanın gelişimi ile teknolojinin gelişimi arasındaki uçurum her geçen gün derinleşiyor. Teknoloji ışık hızıyla ilerlerken, insan, ruhunun, vicdanının ve merhametinin sesini bastırarak bu yarışta geride kalıyor. Artık kıyaslamalar anlamsız, çünkü bir tarafta makineleşmiş bir kudret var; diğer tarafta ise unutulmuş bir hakikat: “İnsan olmak!”
İnsanı tabiatla da benzer bir mücadeleye girmişti, hükmettiğini sandığı anda mahkûm olduğunu çok geç anladı. Küresel ısınma, yangınlar, pandemi, çevre felaketleri… İnsani sınırları nerede aştıysa o sınırda kaybetti insanlık… Bugün de İnsanı makineye karşı güçlü kılan şey zekâsı değil, vicdanıdır, insanlığıdır. Bugün bu çağrıyı yeniden ve yüksek sesle dillendirme zamanı. Çünkü teslimiyet dışında bir çıkış yolumuz varsa, o da insani bir isyandır. Sessizliğe, duyarsızlığa, otomatikleşmiş hayatlara, algoritmaların dikte ettiği ahlâksızlıklara karşı bir isyan… Ama bu isyan, nefretten değil; merhametten doğmalı.
İnsanın kuşatılacak son kalesi düşüncesi ve inancı. Onu da kaybederse geriye et ve kemik kalacak. Ve işte asıl savaş bu kaleye yönelmiş durumda. Zihinleri şekillendiren dijital taarruz, gerçeği eğip büken bilgi sistemleri, insanı kendi hakikatinden uzaklaştırarak transhümanist bir evreye hazırlıyor.
Artık soru şu:İnsan mı olacağız, yoksa dijital bir varlık mı?
Bu sorunun cevabı, yalnızca teknolojiyle değil, insan kalabilme iradesiyle de ilgili. Çünkü artık zihinlerin ve vicdanların işgal edildiği bir dönemde yaşıyoruz. İnsan, sadece bedeniyle değil, özüyle de kuşatılıyor.
Tam da bu yüzden örneğin Filistin meselesi, Filistin’den çok daha büyüktür. Bu mesele sadece bir toprak işgali değil, insanlığın kalan son vicdan refleksinin ölçüldüğü bir terazidir, bir sınav kağıdıdır. Orada olanlar, sadece orada kalmaz; insanlığın kolektif bilincinde yankı bulur.
Filistin, hakikatle manipülasyonun; merhametle körleşmenin, adaletle güç tapınmasının çarpıştığı evrensel eşiği temsil ediyor. Ve bugün o eşikte soruyoruz: İnsaniyet namına daha ne olabilir ki?
Katliam… Soykırım… İşgal… Aç bırakma…
Sivil yerleşimlere yönelik bombalar, hastane enkazlarına gömülen çocuklar, mülteci kamplarında yok edilen insanlar…
Tüm bunlar sözde modern bir çağda, “insan hakları”nın en çok konuşulduğu bir yüzyılda yaşanıyor.
Ve daha korkuncu şu: Artık kimse şaşırmıyor.
Hannah Arendt, Kötülüğün Sıradanlığı adlı eserinde Eichmann örneği üzerinden şu temel hakikati dile getirir:
“Kötülük radikal değildir, sathidir. Kökleri yoktur ama yayılma gücü çok yüksektir.”
Ve ekler:
“En korkutucu olan, kötü insanların şeytanî yaratıklar olması değil, sıradan insanların korkunç şeyler yapabilecek duruma düşmesidir.”
Bugün ekran karşısında sessizce izlediğimiz zulüm, aslında içimizdeki bu soğumayı gösteriyor. Katliamların sadece istatistiğe dönüştüğü bir çağdayız. Ve asıl kıyım, insanın en insani yönlerine: merhamete, utanca, acıya duyarlılığa yapılmaktadır.
İşte bu nedenle asıl kırım, insan soyunadır.
Ve bu kıyım fiziksel değil; psikolojik, ahlâkî ve varoluşsaldır.
Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurur:
“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, dininden sabırla yaşayan kimse, avucunda kor tutan kimse gibi olacaktır.”
“Zulüm çoğaldıkça, merhamet azaldıkça, emanete hıyanet edildikçe, insanlar arasında en güvenilir olanlar hainlerden seçildikçe kıyamet yaklaşır.”
Bu hadisler bugün yalnızca dinî birer uyarı değil; çağımızın sosyolojik ve psikolojik açıklamaları. Dijital dünya, hakikati değil imajı öne çıkardıkça, insan gerçekliğiyle bağını koparıyor. Narsisizm teşvik edilmekte, empati değersizleşmekte, utanç yok edilmekte, sahte kahramanlıklar pazarlanmakta.
Yeni Bir Medeniyet Projesi Mümkün…
Dijital distopya süreci hızlandıkça, insanlığın ortak aklı ve vicdanı maalesef zayıflıyor. Bu durum, vicdan topluluklarının ortaya çıkışını da zora sokuyor. Fakat yine de umut var.
Filistin’in etrafında şekillenen bu küresel farkındalık, insan soyunun uyanma ihtimalini hâlâ taşımakta.
Çünkü Gazze'de sadece insanlar değil, Batı'nın samimiyeti de toprağa gömüldü.Yüzyıldır sürdürülen örtülü savaşın maskesi düşüyor: Demokrasi, özgürlük, insan hakları… Bunların sadece birer hegemonya aracına dönüştüğü açığa çıkıyor.
Ve şimdi yeni bir insani medeniyet fikri, dünyanın dört bir yanında adacıklar şeklinde doğuyor.Zor olsa da, bu mücadeleye omuz verecek vicdan toplulukları, dirayetli aileler, yürekli öğretmenler ve ahlâklı nesiller gerekiyor.
Çünkü yeni dünya düzeninde artık insanlık; ya veriyle yönetilecek bir kalabalığa,ya da irade ve hikmetle yaşayan bir topluluğa dönüşecek.
Bu yüzden çocuklarımızı yalnızca eğitmemeli, iradeli ve ahlâklı bir direnişe hazırlamalıyız.Aksi halde sadece geleceğimizi değil, insanlığın anlamını da yitirmiş olacağız.
Mevlânâ şöyle der:
“Sen düşünceden ibaretsin; geriye kalan et ve kemiksin. Gül düşünürsen gülistan, diken düşünürsen dikenlik olursun.”
Bugün bizden beklenen, gülistan hayalleri değil; dikenli yollarda hakikati korumaktır. Çünkü artık zaman, teslimiyet değil, insani bir isyan zamanıdır. Ve bu isyanın ilk cephesi Filistin’dir. Orada sadece çocuklar değil, insanlığın şerefi ve insanlığın bizatihi kendisi savunulmaktadır.
Ve oradan yükselen sessizlik, yalnızca Ortadoğu’da değil, ruh coğrafyamızda bir çöküşü, bir depremi davet ediyor.
Kıyamet sen kıyam ettiğinde gelecek, o halde elindeki fidanı bir an evvel dik ve sula…




Yorumlar